Bırakmak

Merhabalar ,

Bugün belki de en önemli konu başlıklarından bir olan ‘Bırakmak’ konusunu kendi bakış açımla anlatmaya çalışacağım.

Hadi hepimize görkemli bir soru nedir stres ? Ve peki  stresten nasıl kurtulunur ?

Aslında stres iyi bir şey… Olur mu? Öyle şey demeyin. Evlilik stresi olmasa düğün hazırlıkları olmaz.. Sınav stresi olmazsa hiçbir öğrenci sınava hazırlanmaz. Stres aynı zamanda motivasyon aracıdır. Peki günümüzde neden herkes stres yüzünden hastalanıyor, depresyona giriyor. Çünkü stresin dozajı ve pozajı olmalı. Sorun olan stres şiddeti ve  sürekliliği .

Peki stresten nasıl kurtulunabilir ?

Stresten uzaklaşmanın iki şartı var. Ya stres kaynağını ortadan kaldıracaksın ya da güçleneceksin. Stres kaynağını ortadan kaldırmanın en önemli becerisi  bırakabilmek, ayrılabilmek, ayrışamayıbilmek . Sınırları  cesaretle netleştirebilmek.  En sevdiğim romanlardan biri ‘Şiirin Kızkardeşi Öykü’ Buket Uzuner’in kitabını okurken  ‘Allah’ım ne büyük cesaret ister; bitirmek, bırakmak  bitti diyebilmek.’’ cümlesini okuduğumda kanım çekilip, tüylerim diken diken olduğunu hissetmiştim.. Evet bırakabilmek, bitirebilmek cesaretli olanların yapabileceği bir eylem. Bırakabilmek risk almaktır, güvenlik alanından çıkmaktır. Bazen yıllardır dönüp durulan fasif daireden uzaklaşmaktır. Yüksek enerji gerektiren bir eylemdir. Aynı dairenin içinde kalmak aynı zamanda öğrenilmiş bir çaresizliği tekrar tekrar yaşamaktır. Bırakamamak donmaktır, eyleme geçememektir. Zaten bırakmayı becerenlere süreçte kaldıklarında,   süreçte kalma becerilerini destekleyen birileri olunca daha kolay olabileceği kulaklarına fısıldanmalıyım. Ben kulağınıza fısıldıyorum lütfen yardın alın, yardım isteyin. Yardım istemek bir ruhsal yetişkinlik davranışıdır.. En önemli bilmemiz gereken bırakmak zayıflık değildir.. İnsanlar tarafından bırakmayı becerdiğinizde  yargılanabilirsiniz. Kendi zihinlerine gelen soruları sizin duygu durumunu düşünmeden üzerinize fırlatabilirler. Bırakma sürecinde kendimize inancımızı, yalnızken yüksek sesle ‘ben kendime güveniyorum. Ben kendime inanıyorum. Kendi kararlarımı kendim veriyorum. Kendime olan güvenin tam. Ben kendimi onaylıyorum’ gibi olumlamalar yapmak, yüksek sesle söylemek frekansımızı ve enerjimizi yükseltecektir. Bırakmak  özgüven ister, bırakmak kendine saygı ister. Bırakabilmek için, bırakmanızı kolaylaştırıcı  mutlaka bir kahraman ve bir etiket cümlesi belirlemelisiniz... Ben eski patronun Ender Soydan’dan öğrendiğim ‘ risk olmazsa rısk olmaz ‘ cümlesinden feyz almayı sevdim. Bu cümle bana başarı için güvenlik alanından çıkmak zincirlerimi kırmam gerektiğini öğretti.

 Ayrılırken ya da ayrışırken insanın kendi omuriliğinin dik ve merkezinde olması gerekmektedir. Kendinde olma haline gerektirir. Bırakmak yere düşen kalem kadar yerçekimin etkisiyle akışta olma becerisi gerektirir.  Bırakmak hayata, yaradana, evrene teslimiyet gerektirir.

Yıllardır bizi kurt gibi yiyip bitiren sevgili olabilir bırakamadığımız ya da sürekli eleştirel bir dille sizi eleştirip sizi aşağıya çektiğini bildiğiniz en yakınınız..

Onlarında niyeti  size acı çektirmek değil. Böyle davranmayı öğrenmişler. Durumdan şikayetçi olan eylem yapması gerekendir. Bunu hatırlamayı da ihmal etmeyelim. Bana niye böyle yapıyor diye suçlamak yerine, ruhsal yetişkin bilinciyle sorumluluk almayı bilmek gerekir. Olan bir olay varsa, o yada bu şekilde iki tarafta yapması gereken sorumluluğu almalıdır. Bırakma süreci sırasında; acı, üzüntü, öfke, mutsuzluk veya huzursuzluk yaşamamıza rağmen alıştığımız alandan çıkmak istemediğiniz anlar olabilir. Mehter marşı gibi iki ileri bir geri gidebiliriz. Bu doğamızda var. Geri gittiğimizde kendimize kızmak yerine bununda doğal olduğunu kendimize telkin vermeyi unutmamalıyız.  Ayrılık, mesela boşanma ölümden sonra ikinci büyük travma olarak adlandırılmaktadır. Bırakma süreci de kendimize olan güveni yitirdiğimiz zamanlarda bu  duyguların kendi duygusal zayıflığımız değil, insan olmanın getirdiği durum olduğunu kabul etmek durumu daha kolay kotarmamıza yardımcı  olacaktır. Ölümün Beş Evresi" kitapta ayrılık ve ayrılığın kabulüne kadar beş süreç geçtiğinden bahsedilir ki mükemmel bir açıklamadır.

Buna göre acı ve keder olgusu evrenseldir ve dünyada varlık gösteren her birey tarafından zamanı geldiğinde deneyimlenir. Genelde ölüm anında ya da çooook üzücü olaylar sonucu ortaya çıkar.

Kitapta anlatılana göre yaşadığımız kayıplarda her evrede farklı zaman uzunlukları çalışır ve bu evreler bazen daha yoğun bazen de daha hafif kendini gösterebilir. Hatta bu evreler her zaman aynı sırada kendini gösterecek diye bir koşulda yoktur ve ölümü ya da yaşanılan üzüntüyü daha huzurlu kabul etmeden önce bu evreler arasında gidip gelinir. Yaşam ölüm ve umutla birlikte var olma becerisidir. Umut yaşama tutunan ve yaşama ‘evet’ diyen yanımızdır.

Şimdi biraz bu evrelerden bahsedelim. İnkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabul…….

İnkar

 İnkar ve reddetmek ilk devreye giren savunma mekanizmasıdır. Kelimeleri görmezden geliriz, bir nevi blokaj uygularız ve gerçeklerden saklanmaya başlarız. İşte bu evre acının ilk dalgasına karşılık geçici bir cevaptır. Çoğu insan bunu bilinçsizce yapar hatta bazı insanlar bu tip durumlarda kitlenebilirler. Bu duygu, geriye kalanların farkındalığı ile aşılabilir.

Öfke

İnkar ve izolasyon maskelerimizi taktıktan bir süre sonra gerçeklik ve getirdiği acı yeniden gün yüzüne çıkmaya başlar. Hazır değilizdir. İçimizde yer alan yoğun duygular bir anda yön değiştirir, bu seferde kendini öfke olarak ifade etmeye başlar.

Öfke kendini farklı şekillerde gösterebilir. Kişi kendisine, cansız nesnelere, yabancılara, yakın arkadaşlara ya da aileye yönelik öfke duyabilir. Hatta direk olarak sevdiğimiz ya da kaybettiğimiz kişiye yönelikte olabilir. Başta etrafımızdakileri ya da direk bizi üzüntüye sürükleyen kişiyi suçlarız. Ama daha sonra kızgınlık size kendinizi suçlu hissettir ve daha çok öfkelenmenize yol açabilir.

Üzüntü yaşayan bir insana yardım etmeye çalışırken de yargısız davranmaya özen gösterilmelidir.

Unutmamak gerekir ki acı ve keder kişisel bir süreçtir. Ne bir zaman limiti vardır ne de tek bir "doğru" yolu...

Pazarlık

Üçüncü aşama tamamen "umut" içerir, kişi erteleme ya da geciktirme sürecine girer. Çaresizlik ve zayıflık duygusu yeniden kontrolü ele alma ihtiyacı doğurur.

* Keşke daha erken tıbbi yardım alsaydık

* Keşke başka bir doktor görüşü daha alsaydık

* Keşke daha iyi bir insan olsaydım

* Keşke öyle yapmasaydım

Kısacası içten içe kaçınılmaz sonu ertelemek için Allah ile pazarlık yapmaya başlarız. Aslında bu bizi acı gerçeklerden koruyan ince bir savunma çizgisidir. Pazarlık ölüm kalım söz konusu olmayan durumlarda nadiren sürdürülebilen bir çözüm sağlar.

 DEVAMI HAFTAYA...


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner79