Akdeniz Haberler
2016-02-23 10:41:03

Cılbayır’dan Gökbelen’e doğru

Celal Necati Üçyıldız

23 Şubat 2016, 10:41

Poyraz Doğa Gezginleri Derneği ile Sabah uykuyu bölerek yine yola çıktık. Çamdüzü nden sonra sis başladı. Gece yağan yağmur, ormana girince yerini sise bırakmıştı. Balandız, Çamlıca derken Cılbayır köyü yoluna sapıverdik. İlk durağımız Cılbayır Kavak Köşkü oldu. Aracımızdan indik. Bir zamanlar tahta olan, şimdi beton köşkte fotoğraf çekiminden sonra; Sırt çantalarımızı aldık, yola koyulduk.

Yola, kösereli topraktan malzeme döşenmiş. Ayağımız çamura batmadan yürüyoruz. Meşeler ağaçları daha boz bulanık. Kavaklar da öyle. Eskiden yer alan bağlar yok artık. Tek, tük evler var. Çatmalar, çardaklar duruyor. Yaz gelince dallanıp, çadırlar kurulup oturulacak. Karşıdan sertavuldan gelen rüzgarı tadacaklar. Aşağılarda Göksu dan esinti karışacak. Dağlardan, bayırlardan aşağıya doğru vadiler uzanıyor.

Cılbayır da daha önce kapanan barit ocakları yeniden çalışmaya başlayacakmış. Etüt çalışmaları devam ediyor. Bir yörük evi ile karşılaşıyoruz. 3 küçük köpek bizi havlayarak karşılıyor. Sonra aramıza karışıyorlar. Hemen alışıp, yalanmaya başlıyorlar. İnsanlar ,bizi görünce evlerden kafasını çıkarıp, söyleşiye giriyorlar. Aşağılarda birkaç yörük yurdu var.

Yollar, kıvrım , kıvrım devam ediyor. Bağlık, meşelik alan bitince, çamlar başladı. Katran, iledinler dikilmiş. Ya da tohum atılmış. Çamların arasında büyümeye devam ediyor. Bir gelincik ağacı görüyoruz. Daha domurcuklar açmamış. Doğa da canlılar kış uykusunda. Aşağıda Gökbelen deresi gözüküyor. Tepelerde rüzgar ölçüm direkleri var. Bedrez Çalına yol yapılmış. Sanırım rüzgar gülleri taşımak için yollar hazırlanıyor.

Hava bulutlu, ama yüksek. Ara sıra karşımızdan soğuk bir esinti geliyor. virajın biri bitiyor, diğeri başlıyor. Yıllar önce gittiğimiz yolları unutmuşuz. Yeniden yürümek ne güzel. Gökbelen kaşına gelince, önce Bağarası gözüküyor. Sonra Gülnar yolunu görüyoruz.

Alatopaktaş, çocukluğumun geçtiği yerler. Yeni , yeni evler yapılmış. ALATOPAKTAŞ kayası yerinde duruyor. Girişte virajda fotoğraflar çekiyoruz. Kaya yorgun bir adama benziyor. Bademler çiçek açmış. Makinalara giriyor. Müftü Çeşmesi, sonra Dere kenarına yapılan evleri görüyoruz. Boş yer kalmamış. 

Gökbelen de yedi oluk akıyor. Kasap, bakkal, fırın, kahve açık. Tek, tük gelenler var. Biz garaj kahvesine oturuyoruz. Öğle azıkları çıkıyor. Çay ile birlikte yemekler yeniyor. Hafiften esen rüzgar üşütmeye başlıyor. İçeri sobanın başına geçiyoruz. Ama ateşlenmemiş.

Araçlara biniyoruz. Geçirim sapağında inip yürümek istiyoruz. Ama yağmur, esen rüzgar izin vermiyor. Araçlarımıza binip, hızla Silifke ye doğru iniyoruz. Saat 13.00 gösterirken, evlere dağılıyoruz.

Daha yeşerim yoktu ama, doğa bu şekli ile de güzeldi. Yeri gelmişken, Cılbayır ve Gökbelen köyünü sizlere tanıtmak istedim. İşte alan araştırmalarımdan arta kalanlar.

CILBAYIR KÖYÜ

Dimliler sülaesi Alanya Dimli denilen yer ile Erdemli Doğulu arasında gelip, giderken ; Doğulu’ya yerleşmişlerdir. Bir aile orada komşuları ile geçinemediği rivayet edilir. Bulundukları yerden ayrılarak, İmambekirli mevkiine(Oğlan Sini ) gelmişler. Orada bir süre kaldıktan sonra Cılbayır köyünün Karabelen denilen bölümüne geçmişlerdir. Gerek İmambekirli’de, sonra da Karabelen de zeytin ağaçları dikmişler. Halen Göksu kenarında herkesin 8-10 dönümlük zeytin bahçeleri bulunmakta ve yağlarını bu ağaçlardan çıkarmaya devam etmektedirler.

Ayrıca buraya Karamanoğlu ve Yörükuşağı sülaleleri gelip, şimdiki merkez olan Cılbayır köyüne yerleşmişlerdir. Burada taştan evler yapmışlar. Halen bu evler ayakta. O dönemde ekilen bir armut ağacı 200 yaşında. Bu bölgeye yerleşmeleri yaklaşık olarak 250 yılı geçtiği söylenmektedir.

Okurlar sülalesi İstanbul Üsküdar’dan, Topallılar, Kırbaşlar sülalesi de Karaman yöresinden gelmişlerdir.

Cılbayır adı; Köy, bayır bir yerde kurulduğu için bu anlamda Cılbayır adı verilmiş.

Birçoğu geldiklerinde Kızlar İni, Toprak İni gibi inlerde yaşamışlar. Hala üzüm şırası yapılırken Toprak ininden killi toprak getirilir. Pekmez şırasının kazanına atılır.

Köyün yakınlarında Sadık Dede, Çimen Dede ve karşısında ise Ali Baba Türbesi var. Üçü bir birini bakmaktadır. Söylenceye göre üçü kardeşmiş. Yöre halkı Yağmur duasına ve dertlerine derman bulmak için kurban kesip, dilek dilemeye halen gitmektedir

 

GÖKBELEN KÖYÜ:

Rivayete göre; Taşucu’ nda, sıtmadan ölümler başlayınca, eşyalarını hazırlayıp , Gökbelen denilen yere gelmişler. Ağaçlıklı, çukurun içinde bir yerde bakmışlar, kayalıkların üstünde gökyüzü çok güzel gözükmüş. Buraya ilk gelenlere sorduklarında: “Sulak bir yer, hayvan güdüp, gökyüzüne baktık. Gök bir yerde hayvan otlattık, gök bir belende oturduk. Sığır yatağında bol yayılım olan bir yaylada yayladık” demişler.

Bunu duyanlar da her hal’de Gök bir yayla; olsa, olsa Gökbelen olur demişler. Buranın adını Gökbelen koymuşlar.

Önce meşe dallarından talvarlar kurmuşlar. Hayvanlarını otlatmışlar. 1934 yılında köy kurulmuş. Hacıpaşa’lar, Kasapoğulları burada söz sahibi aileler imiş. İlk muhtar Mehmet Kasapoğlu olmuş.

Burada Deli Şah adında dört eşi olan biri oturmuş. Cılbayır, Işıklı, dan ve Taşucu’ndan

Işıklı Goca, Takan Goca, Memililer, gelmişler.

Cumaları Pazar kurulmuş. Zeyne, Nuru, Pelitpınarı, Kayrak, Dedeler, Uşakpınarı, Işıklı köylerinden gelip getirdikleri mallarını satmışlar. Kendi ihtiyaçlarını da eşeklerine, katırlarına yükleyip gitmişler. Gökbelen köyünde , yakın köylerden gelip esnaflık yapmışlar.

Yedi Oluk, Taşpınar, Müftü Çeşmesi gibi sular Türkülere girmiş. Alatopak bir kaya, ALATOPAKTAŞ diye bir mahallenin adını almış. Zaman içinde 7 su değirmeni çalışmış. Çevre de 20 ye yakın köy burada un öğütmüşler. Değirmenlerin çoğu yıkılmış. Ayhan Uçar ın değirmeni ayakta, o da çalışmıyor. Değirmenin birini de yakmışlar.

Not: Fotoğraflar için Ümit Halit Üçyıldız a teşekkürler.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.