Poyraz Doğa Gezginleri ile bir Pazar sabahı Silifke den yola çıktık. Yokuş Başı , Demricili, Meydan, Keşlitürkmenli, Kırağbucağı, derken sabah güneş burçlara vurmaya başlarken, Uzuncaburç a ulaştık. Dürdane Abla nın çorbası, çayı, bazlama, böreği ile kahvaltılar yapıldı.

Tarihi Uzuncaburç ören kenti gezildi. Anfi Tiyatro restorasyon işlemi daha başlamamış.  Binlerce yıllık kültür kalıntısı , kültüre hizmet etmeye devam edecek.  Önceki yıllar Valilik te başlayan Narlıkuyu daki kahvaltı  projesi burada da hemen yapılmalı. Yöre halkı turizm emekçileri olmalıdır. İşte o zaman tarihi yapıtlara daha sahip çıkacaktır.

2-3 km. aracımızla daha giderek Olba kente ulaştık. Yapıldığı yıllarda yüzbinlerce nüfus burada yaşamış. Son yapılan kazılar sonrası toplu yaşam alanları, hamam , kral mezarları lahitler, kaya evler, yerleşim alanları. Son ayakta kalan yapıtlar. Burada çok gelişmiş bir kültürün yansımaları. Yol kenarında budanmış, ağaç dipleri toprak bellenmeyi bekliyor. Çok kaliteli şaraplar üretilmiş bir bölge. Şimdilerde yalnız kuru üzüm, pekmez ve sofralık olarak üretim var.

Gezginler tarihi doğayı beyinlerine kazıdılar, fotoğrafları çektiler. Taşların, kayaların üstünde bir çocuk gibi zıpladılar. Karyağdı Çayı ndan aşağılara yürümeye başladık. Dere de sular akmıyor. Bir keçi yolundan ilerliyoruz. Piynar ağaçları, bu yıl yağan kardan devrilen meşe ağaçları. Gök gürlemesi ve sağanak yağmur başladı. Bir süre geçmesini bekledik. Ama durmak bilmiyor. Yürümeye devam ettik.

Yağmur dinmeye başlarken, Ovacık Alanında bizi bekleyen arıcımızı ulaştık. yürüyüş bitince öğle molası vardı. Onu iptal edip, yola koyulduk. Ovacık alanına sular gelmiş, verimli topraklarda üretim devam ediyor. Tarihi Ovacık ilk okulunun önünden hızla geçtik. Keşlitürmenli köyünden , dönüş yoluna geçtik.

Geçtiğimiz yıllarda Köylerimiz Silifke kitap çalışması içinde yer alan bu bölge ile ilgili yazımı burada sizlerle paylaşmak diledim.

“ 1300 (1867) yıllarında Tarsus’tan Sarıgeçili Yörüklerinin Recepli sülalesi olarak Ura kentine gelmişler. Önce Birleşik köy iken, Güccük Keya isminde biri Ovacık Alanı denilen yere ayrı köy kurmuş. Geride kalanlar da Recepli köyü olmuş. Recepli köyü daha sonra, Uzuncaburç adını almış.  Buraya zaman, zaman  sülaleler gelmişler,  çevre alanlara yerleşmişlerdir.Yerleşke 10 mahalleden  oluşmaktadır. 

Eğer Toros’ ların başında bir ova ararsanız, işte o Ovacık Alanıdır. Akdeniz den yukarı kıvrıla, kıvrıla yollar gider. Yokuş tan nefes aldığınızda sizi Meydan karşılar. Maki örtüleri defne, kesme piynar, sakızlık. Aralarına serpişen meşe ağaçları. Bunlar Yörükler için paha biçilmez varlık alanlarıdır.

Ovacık Alanına Karaman ve Konya’dan Yörükler akın , akın gelmişler. Kimisi gönüllü gelmiş, kimisi zorunlu iskan politikaları ile gelmişler. Buralara yurt tutmuşlar. Kuyu başları, sarnıçlar onlar için en iyi mekan olmuş. Bu bölgede akarsu yok. Tarihi roma su kanalından yararlanan da olmuş ama yukarı da bulunan köyler tat vermemişler. Kokmuş peynir derileri, leşler atmışlar. Ama sular yine de içilmiş. Kuyu suları en temizi çıkmış.

Ovacık Alanında önce Tek Kadın yaşamış. Ovacık köyü Tek Kadın mahallesine gittiğimizde; orada bir kent harabesi ile karşılaştık. Bütün olumsuzluklara rağmen hala ayakta kalmaya devam ediyor. Recepli sülalesi buralara gelmiş. Ev yapmışlar. Evler bir asırlık. Hala dimdik ayakta. Tek Kadın heykelini birileri götürmüş ama aslan mezar kapağı ile idare ediyorlar.

Hançerli, Deve ini, Gökburç, Tek Kadın, Çatmataş ta ören yerleri ayakta kalmak için uğraş veriyorlar. Köy sakinleri bu yapılara sıcak bakmıyor. Sanki kendi ibadet yerlerine rakip görüyorlar. İşte ne nedenle tarihi yapıları görmek isteyenler, patika yol bile göremiyorlar. çalıların, dikenlerin arasında hoplaya zıplaya anıtlara ulaşıyorlar.

Keşli Türkmen köyünde delikli taşını görüyoruz. Sonra ovacık alanında yürüyüş devam ediyor. Türkülerde adı geçen Yankılı mahallesi, Bozkoyak,  Sarıveliler, Sinanlı, Turabi adım, adım tarih kokuyor. Aslanlı kabartma heykeli çalıların arasında ovacık alanına bakıyor.

Ovacık Alanında artık keçiler dolaşmıyor. Kayaları i taşları toplamışlar. Kırmızı verimli topraklar AKSUFAT SUYU ile buluşunca domates, kırmızı toprağın üzerinde onun renklerini sergiliyor. Domatesini üretiyor, yanına defne yaprağını da koyuyor. Son yıllarda , ovacık alanı defne yaprağında başı çekiyor. Bir kısmını fabrikalara gönderirken, bşr kısmını da alıkyup; kendi usulleri ile sabun yapıyorlar.

 

İmamlı (Meydan), Demirçili köyleri Ovacık Alanın hemen altında, onlar denize biraz daha yakın. Köyler onların kışlıkları. Yaz gelince, Mara üzerinden Yüğlük dağlarının yolunu tutuyorlar. Sorunlu iskan yerleşim sırasında burada kalın artık demişler. Ama bakmışlar sıcak, sıtma kavga dövüş yurtlarını bulmuşlar. Hala gitmeye devam ediyorlar. Esas yurdumuzu orada. Büyük tarlalarımız orada diyorlar.

Demirçili de, roma döneminden ( yaklaşık ms. 2-3 y.y.) ) yapıtlar , aile mezarları, hamamlar ayakta kalmak için mücadele veriyorlar. Ama bu yapıtlara ulaşmak için birer patika yol bile çok görülmüş.

Sanırım bu köylere geçmiş uygarlıklarla iç , içe yaşama kültürü verememişiz. İşte sorun burada. Yani burada bulunan paha biçilmez anıtlar Tanrı’ya emanet etmişiz.

Akdeniz den, Toros lara yokuş başından ağır, ağır çıktıktan sonra bu anıtları görmek için soluklandığında, sıcak bir çay ya da buz gibi ayran içilmesiyle, duraklama, konaklamaya bile dönüşür. Narlıkuyu da uygulanan projelerin buralara da kaydırılması bu bölge deki tarihi yapıların kendiliğinden korunması sağlanacaktır. Bunu Cennet- Cehennem bölgesinde görmek olası.

Demirçili den, Uzuncaburç’a kadar bu bölgenin bu projelere gereksinimi var.

Son kalan Yörük çadırlarında sıkmasını, böreğini, ayranını ve de kırmızı toprakta yetişen domatesi, biberi ’ini birlikte tatmak. Anlatılamaz bir duygu ancak yaşanır. Tarihle iç içe yaşayarak bir şeylerin tadına varmak…..

Bunlar zor işler değil. O zaman bölge halkı o anıtlara gitmek isteyenlerin patika yolunu yapar. Onlara öcü gibi bakmaz. Onları dost olarak karşılar. Uygarlıklar bir biri ile kaynaşır. Bunlar zor işler değil. Bir ucundan başlamak gerekir.

TEMETTÜ DEFTERLERİNE GÖRE 19.YÜZ YILDA SİLİFKE AHMET UÇAR

Ovacık köyü : 14 hane

Muhtar : Musa Efendi oğlu Mahmut.

12 hane çiftçi, 1 aile amele bulunmakta. 78 dönümlük arazide; buğday, arpa, burçak, çavdar ve mahlut üretilmekte.  5 aile arıcılık ( 41 kovandan 41 okka bal) ve 388 keçi, 10 inek, 21 öküz, 12 merkep ve 3 kısrak bulunmakta.  Fotoğraflarda : Ümit Halit Üçyıldız Katkı sundu.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.